Loading...

Yakup Kadri Yaman


KİTABIN ADI : YABAN
KİTABIN YAZARI  : YAKUP KADRİ  KARAOSMANOĞLU
YAYIN EVİ VE ADRESİ:   İLETİŞİM YAYINEVİ , KLODFORER CAD.İLETİŞİM HAN NO:7 CAĞALOĞLU 34400 İSTANBUL                                   
BASIM YILI          2000
KONUSU:   Kitap kurtuluş savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır.
Yaban , Türk edebiyatında aydın-halk arasındaki uçurumu açık ve kaygıdan uzak şekilde ele alan nadir romanlardan biridir.
Yaban, Yakup Kadri’nin zincir romanları içinde bir yerde düşünülebilir ama farklılığı bu zincir içinde ilk defa Anadolu’dan bir bakışın romana hakim olmasıdır. Roman 1. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak Sakarya Meydan Muharebesi'ne kadar olan zamanı kapsar. İç Anadolu Bölgesi'nde Porsuk Çayı civarında bulunan bir köyde yaşanır. Ahmet Celal bir İstanbul çocuğudur ama Anadolu’nun bambaşka bir gerçeğini anlatır; alabildiğince fakirlik ve bunun verdiği daha büyük bir ruhsuzluk.
ÖZETİ:
Ahmet Celal otuz beş yaşındadır. Bir paşanın oğludur. Birinci Dünya Savaşı’na yedek subay olarak katılır.
Kolunu kaybederek geri döner. Artık savaşamadığı için çok üzgündür. İstanbul işgal edilince, emireri Mehmet Ali’nin köyüne gider. Şehirden her gün gazete getirterek coşkuyla savaşı izler. Fırsat buldukça köylülere durumun önemini anlatır. Köylüler ağalarına bağlıdırlar. Onun yalan yanlış sözlerinin etkisiyle Ahmet Celal’i dinlemezler. Aralarına da almazlar. Onu «yaban» diye nitelerler. Bu duruma üzülen genç subay, bunalım geçirir. Yalnızdır. Hava almak için gezmeye çıktığı bir gün köyün güzel kızı Emine’yi görür, aşık olur. Onunla evlenmek isterse de reddedilir. Çünkü köylülerin gözünde o bir «yaban ve çolak»tır.
 
Öte yandan, Yunanlılar köyleri yağmalar, ateşe verir, halka işkence ederler. Bir gün Ahmet Celaldin bulunduğu köye girerler. Köylüler kaçarak dereye gizlenirler. Savaşmak istemedikleri gibi, M. Kemal’i de Yunan’a saldırmakla suçlarlar. Düşman onları kolaylıkla bulur, yakalayıp köy meydanında öldürür. Ahmet Celal ile Emine de vardır aralarında. Genç subay, bir ara, karışıklıktan yararlanarak Emine’nin elini tutar, birlikte koşmaya başlarlar. Düşman ateş açar, ikisi de yaralanırlar. Zorlukla köyün mezarlığına ulaşırlar. Orada sabaha değin beklerler. Ertesi gün yola çıkacaklardır. Fakat Emine yürüyecek halde değildir, yarası ağırdır. Ahmet Celal yazdığı bir defteri kızın eline sıkıştırır. Bilinmeyen bir geleceğe doğru umutsuzca yürür gider.
ANA FİKRİ: Anadolu halkinin asirlarca unutuldugu, cahil kaldigi,inkilaplara karsi çikan gericilerin yarattigi düzensizligin artik görülmesi gerektigi gerçekleridir.
ŞAHIS KADROSU:
ŞEYH YUSUF :
Salih Ağa köyü ekonomik yönden sömüren, bu yönde köylüler üzerinde baskılar kuran olumsuz bir tipleme ise, Şeyh Yusuf da köyü manevi yönden sömüren, bu yönde köylü üzerinde dinsel baskılar oluşturan olumsuz bir tiptir. Son derece cahildir. Dini bilgileri çok basittir. Temizliğe dikkat etmeyen, pasaklı bir adamdır.
ZEYNEP KADIN :
Mehmet Ali’nin annesidir. Kaderine razı olmuş, acılar karşısında ağlamayı bile unutmuş, tarlasının, evinin işlerini tek başına çekip çeviren gerçek bir Türk anasıdır. Oğlunu, kocasını askerde, savaşlarda yitiren, yoksulluk ve acılar içinde ömrünü çalışmakla geçiren Türk kadınını temsil eder.
EMİNE :
Romanda ağırlığını koyan ikinci kadındır. Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail’in karısıdır. Ahmet Celâl’in ilgi duyduğu tek kadındır. Emine de Zeynep Kadın gibi olaylar karşısında edilgen bir yapıya sahiptir. Erkeklerin kurduğu köy dünyasında erkeklerin güdümünde sessizce yaşamaktadır. Yunan birliğinin öldürme ve kıyım eylemlerinden korkarak sonunda Ahmet Celâl ile kaçar.
AHMET CELAL:
Çanakkale’de kolunu kaybettikten sonra Mehmet Ali’nin köyüne yerlesir.Köyde yasadigi sorunlari yenmeyi basaran güçlü bir karakterdir.Aydin bir karakterdir.Köylüler onu dislamistir.Kurtulus Savasi’ni yakindan takip etmistir.Romanda karamsarligi dikkat çeker.Romanda Kurtulus Savasi’na karsi duyarli olusu dünya görüsüne bagli olarak verilir.Bireysel durumlari, yalnizligi, içine kapanisi ruhsal çözümlemelerle anlatilir.
SALIH AGA :
Köyün agasidir ve oldukça zengindir.Kilik kiyafeti oldukça kötüdür.Çok kurnaz biridir.Tüm köyü etkisi altina almistir.Çikarlari ugruna düsmanla isbirligi yapar.Köylüyü düsman karsisinda çaresiz birakir.
MEHMET ALI:
Dört yil Ahmet Celal’in yaninda kalmistir;ama köye geldiginde yine eskisi gibi davranmaya, Ahmet Celal’den uzaklasmaya ve köylü gibi davranmaya baslamistir.Sert tavirlari vardir.Önce Ahmet Celal’in yaninda hizmet erligi yapmis, ona alismistir.Daha sonra ise köye gidip köylü gibi davranmistir.Kisacasi gittigi yere uyum göstermektedir.
BEKIR ÇAVUS:
Aslinda tipik bir köylüdür.O da digerleri gibi cahildir.Düsünce yapisi diger köylülerle aynidir.Ancak daha önce askerlik yapmis olmasi,Ahmet Celal’e biraz daha yakin olmasini saglamistir.
MEKAN:
Roman, Iç Anadolu Bölgesi’nde Porsuk Çayi civarinda bulunan bir köyde yasanan olaylarla ilgilidir.
 
Romanda geçen  yutucu, dar mekan, romanda kahramanın büyümesini, gelişmesini  engelleyen kahramanın düşünsel ve ruhsal olarak yutulup kaybolmasına neden olan mekandır.  Romanda Ahmet Celâl’in geldiği köy “yutucu mekandır”.(Şahin,2006:152) . Yutucu, dar mekan; “yalıtık ve tek boyutludur.
Karakter zaman, mekan ve çevreleyen bütün elemanlarla hatta kendisiyle bile kavgalıdır. Böyle durumlarda mekan, insanı ezmek için üzerine yürüyen karşı güçlerin simgesel bir göstergesidir.” (Korkmaz, 2005:437) Kahraman, Anadolu köyünü imkânsızlıkların, sıkıştırılmışlığın ve inançsızlığın kaynağı olarak görür. Köye ilk geldiğinde mekanın yüzü kirli bir kokuyla bir arada kullanılır.
“Ayaklarım kâh bir çukura giriyor, kâh bir taşa çarpıyor. Kâh karpuz kavun kabuklarını andıran bir takım zıypak şeyler üzerinde kayıyor ve köy bataklıkta bir uyuz manda gibi kokuyor.” (a.g.e, 23)
 Kahramanın köyü bir bataklığa benzetmesi, mekanı yutucu, içinden  çıkılmaz labirent bir mekana dönüştürmesinin sebebidir. Bataklık  insanı yutan, insanı boğarak ölüme götüren, pis bir yerdir.
Kahramanın, köyü pis bir bataklığa benzetmesi, köyün kahramanı sıktığının ve ezdiğinin bir kanıtıdır. Kahraman daha da ileri giderek  köyün manda gibi koktuğunu belirtir. Burada önemli olan mekanın
insanla birlikteliğidir. Mekana olgusal anlamda değer veren insandır.  Mekanın bataklaşması, köyün bataklaşması, kendi kendini tüketmesi  anlamına gelir. Çünkü mekan, insanın dünyaya yansıyan yüzüdür.  Köylünün dünyaya yansıyan yüzü ise bir bataklığı andırır. Köyün mekan  olarak temizliğin, sıcaklığın, geleneğin yaşadığı bir yer olma  olgusundan çıkarak böyle yaşanılması zor bir mekana dönüştürülmesi  kahramanın mekanla girdiği ilişki olduğunu gösterir.
Mehmet Ali’nin evi ve Ahmet Celâl’e verdiği oda, romanda dar mekandır. “Mehmet Ali’nin bana verilen odasında yerleşmem epeyce uzun sürdü. Bu ovaya bakan iki küçük pencereli, kavak ağacından tutturulmuştavanından kuru otlar sarkarken, tabanı toprak bir hücredir.”(a.g.e., 25)
ZAMAN:
Roman, Birinci Dünya Savasi yillarindan baslayarak Sakarya Zaferi’ne kadar olan zamani kapsar(1918-1922).Yani Kurtulus savasi yillarini içerir.(Milli Mücadele Dönemi)
ANLATICI BAKIŞ AÇISI:
“Yaban” hatıra defteri şeklinde yazılmış roman olması  dolayısıyla bir “ben romanı”dır. Bu yüzden roman, kahraman bakış açısı ile nakledilmiştir. Kahraman bakış açısı “anlatma esasına bağlı itibari metinlerde vaka, şahıs ve mekana ait hususiyetler  kahramanlardan biri tarafından nakledilir.” (Aktaş, 2000:93) Yaban’da  bu kahraman Ahmet Celâl’dir. Ahmet Celâl olayları ve şahısları belirli
bir zaman dilimi içerisinde ve belirli bir bütünlüğü içinde okuyucuya  iletir.
 “Buraya gelişimin ilk haftaları, etrafıma yalnız korku ve kuşku veriyordum. Beni hükümet tarafından gönderilmiş herhangi bir memur,  bir tahsildar, bir öşürcü, bir jandarma yoksa bir askerlik şubesi başkanı mı sandılar bilmem; fakat hepsinin yüzünde korku ve kuşku  belirtilerini açıkça görmüştüm.”(a.g.e., 20) diyen anlatıcı konumundaki Ahmet Celâl, köylülerin içinde bulunduğu durumu okuyucuya  iletir. Ahmet Celâl, köylülerin korkularının nedenini tamamen bilmez.  Sınırlı bir görüş açısı ile köylünün psikolojisini okuyucuya iletir. Eserde olayların bir hatıra defterden aktarılması, esere aynı zamanda otobiyografik bir nitelik kazandırmaktadır. “Otobiyografik  karakterli bu bakış açısından yazılmış metinlerde kahraman- anlatıcı hem vakanın yaşadığı devirdeki halini, hem ferdi geçmişini, hem de  anlatma zamanına ait dikkatleri nakleder.”(Aktaş, 2000:94) Bu yönüyle  anlatıcı konumundaki Ahmet Celâl, kendi hayatını da kendi anlatımı ile okuyucuya iletmektedir.
 “Aklıma defterim geldi. Döndüm. Onu masanın üstünde, kitap, kâğıt ve gazete yığınları arasından bulup çıkardım. Bütün uzunluğunca  gömleğimin altına, göğsümün üzerine yerleştirdim.”(a.g.e., 180) …“Bize
yine yol, yalnız yol göründü. Bu defteri Emine ‘ye teslim edip tek başıma yarı aç yarı çıplak ve böğrümde kanım sızarak bitmez tükenmez uzaklara doğru yürüyeceğim.”(a.g.e., 198) diyen anlatıcı konumundaki  Ahmet Celâl, kendi serüvenini de okuyucu ile paylaşır. Özellikle  kahraman anlatıcı, bu yönüyle yazardan uzaklaşmış ve kendini bireysel  bir boyutta var etmeyi başarmıştır.  Romanda Ahmet Celâl, anlatıcı eksenini aşağıdaki şekilde kurar. Yaban Anlatıcı Ekseni Öyküleme Ekseni Anlatıcı Ahmet Celâl-Ben Sınırlı Kahraman Bakış Açısı Sınırlı Yukarıdaki anlatıcı esenini gösteren şekilde görüldüğü üzere, romanın her yerinde kahraman (Ahmet Celâl) vardır. Onun varlığı, romanı hem sınırlar hem de sürükler. Çünkü o, romanın merkezindeki aktif güçtür.(Veysel Şahin- Fırat Üniversitesi)
ROMANDA VERİLEN  TEMEL ÇATIŞMA:
Ahmet Celâl, Birinci Dünya Savaşı’nda sağ kolunu kaybetmiş bir yedek subaydır “Gerçi benim sağ kolumun kesilmesi bir kurşun yüzündendir.” (a.g.e., 114) Kahraman, İstanbul’un düşman işgali altına
girmesi ile İstanbul’dan ayrılarak, huzur bulacağı bir Anadolu köyüne gitmek ister. Ancak bu düşünce onu hayatı boyunca içinden çıkamayacağı bir çatışmanın içerisine sürükler. Bu çatışma, aydın ile halk  arasındaki ilişki yitikliğinin sonucunda ortaya çıkar. Bu çatışmada köylü, (aydını) Ahmet Celâl’i “Yaban” Ahmet Celâl ise “Köylüyü” “Yaban” olarak görmektedir. Öncelikle yaban-yabancı olmak ve yabancılaş mak kavramlarının ne olduğu ortaya koymamız gerekmektedir.
“Yabancılaşma; bir olgunun kendisinden başka bir olguya dönüşmesidir. Bir öznenin kendi olmaktan çıkması, başka bir varlık olmasıdır. Başka bir biçime bürünmesidir. Bu çevrede bir olumsuzluk olarak
değerlendirilen bir gelişmedir. Yabancılaşma kayıtsızlık, aldırmazlıktır.”(Serdar, 1996:29). Ahmet Celâl’in içine düştüğü bu beklenmedik durum, Anadolu insanı ile Türk aydınının içine düştüğü
trajik du rumu gösterir.
İKİNCİ ÇATIŞMA:
Milli Mücadelenin Yabanlaşan Yüzleri: İnanç-İnançsızlık   Yaban’da Anadolu insanı ile Anadolu askerinin milli mücadele açısından önemi inanç-inançsızlık ekseninde ele alınır. Yazar, kültürel manevi değerlerin yitikleşmesini değerlere verilen önemle ortaya koyar. Romanda asıl çatışma buradadır. Yalçın “Yazar romanın adını Yaban koymuştur. Buradaki yabanlık kavramında elbette fiziki bir
yabanilik yoktur. Kültür ve anlayış yabancılığı vardır.”(Yalçın, 2002: 203).
DİL VE ANLATIM:
Roman daha çok o zamanlarin aydin diliyle yazilmistir.Bir anI defterinden yararlanIlarak yazIlmasI bu sonuçta etkili olmustur.
Romanda birçok yabanci kökenli sözcük vardIr.Ancak sonradan sadelestirilerek, anlasilir hale getirilmistir.
Uzun,tasvirli ve bol virgül kullanılmıs cümleler vardır.Buna şu cümle örnek verilebilir: “Zeynep Kadin,bir gün,bir komşu kavgasında,paylasılmayan bir kocaman dibek tasini,husunetle teperek bir hamlede yere devirmisti.”
Romanda kisiler anlatılırken ayrıntılar titizlikle seçilmistir.Kişilerin dıs görünümüyle ilgili ayrıntılardan çok,kişiliklerin dısa vurumu sonucu olusan davranışlardan bahsedilir.
Ayrıca yer yer benzetme sanatını da kullanmıstır.Buna su örnek verilebilir: “Askerlerin hepsi,toza topraga bulanmış,derileri günesten paslı bakıra dönmüs,sakalları diken diken uzamış,üst baş perişan bir haldeydi.Tam bir bozgun askeri!”
Roman realizm akımının etkisiyle yazılmıştır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yaban, bir Türk aydının huzur bulmak için geldiği Anadolu  köyünde yaşandığı çatışmaları konu alır. Romanda Anadolu’ da yaşan  insanlarla İstanbul’da yaşan insanlar arasındaki fark, benimsedikleri
değerler açısından ortaya konur. Ahmet Celâl, bir aydın olarak, Anadolu’nun unutulmuşluğuna isyan eder ve bütün aydınlara kızar. Aynı zamanda köylünün cahilliğine ve duyarsızlaşmasına da başkaldırır.
Ahmet Celâl, içine düştüğü bu uğursuz durumdan kurtulmak için her  çabalayışında bu başkaldırı onun daha da “yaban” olmasına neden olur.  Nitekim roman boyunca yaban olmaktan kurtulmak için mücadele veren  kahraman, tıpkı geldiği gibi bir “yaban” olarak köyden ayrılır. Roman,  olay kurgusu, konusu ve alayları okuyucuya anlatışşekli ile yazıldığı dönemdeki tüm olayları, kendi gerçekliği içinde özümseyerek ortaya koyar.
YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974)
27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu, 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü. Yazar, diplomat, politikacı. Karaosmanoğulları'ndan Abdülkadir Bey ile İkbal Hanım'ın oğlu. Yazar Burhan Asaf Belge'nin eniştesi. Yazar Murat Belge'nin eniştesi. İlköğrenimine ailesiyle birlikte 6 yaşındayken gittiği Manisa'da başladı. 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi. Ömer Seyfettin, Şahabeddin Süleyman ve Baha Tevfik ile burada tanıştı. Babasının ölümünden sonra 1905'te annesiyle birlikte Mısır'a gitti. Öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı. 2'nci Meşrutiyet'in ilanından kısa bir süre önce İstanbul'da geldi. 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi. 1909'da Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Muhit, Şiir ve Tefekkür, Servet-i Fünun, Rübab, Türk Yurdu, Peyam-ı Edebi, Yeni Mecmua, İkdam gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. 1921'de Ankara'ya çağrıldı. "Tetkik-i Mezalim" komisyonundaki görevi nedeniyle Kütahya, Simav, Gediz, Sakarya yörelerini dolaştı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra 1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu. Burhan Asaf Belge'nin kızkardaşi Leman Hanım'la evlendi. 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte "Kadro" dergisini kurdu. 1934'te dergi kapatıldı. Tiran elçiliğine atandı. 1935'te Prag, 1939'da La Hay, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptı. Anadolu Ajansı'nın Yönetim Kurulu Başkanı'ydı. Ölümünden sonra Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Çocukluktan başlayarak babasının zengin kütüphanesinden yararlanıp okuma zevki edindi. Mısır'daki günlerinde bu zevki geliştirdi. Yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler'in "sanat kişiseldir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde "Nirvana" adlı bir oyun, makaleler, denemeler, şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Sanatın toplumsal işlevine de ağırlık vermeye başladı. Bu ikinci dönem eserlerinde önce Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının dilde yenileşme çabalarına karşı çıktı. Sonra Ziya Gökalp'in de etkisiyle Yeni Lisan ve Milli Edebiyat akımını benimsedi. Daha çok romancı yönüyle ön plana çıktı. Bu türün edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden biri oldu. Yazarlık yaşamı boyunca Batı edebiyatı özelliklerine de sıkı sıkıya bağlı kaldı. Balzac, Flaubert ve Zola'dan etkilendi.
Eserlerinde belli tarihsel dönemleri ele aldı.
Kiralık Konak: I. Dünya Savaşı öncesinin,
Hüküm Gecesi: II. Meşrutiyet'in,
Sodom ve Gomore: Mütareke döneminin,
Yaban:Kurtuluş Savaşı yıllarının,
Ankara :Cumhuriyet'in ilk on yılının,
Bir Sürgün: 2'nci Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır.
Panorama: 1923-1952 yıllarını kapsar.
1955'ten sonra da anıları dışında kitap yazmadı. Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. İlk romanı Nur Baba, 1922'de kitap olarak basılmadan önce gazetede yayınlandı.
ESERLERİ
ROMAN:
Kiralık Konak (1922)
Nur Baba (1922)
Hüküm Gecesi (1927)
Sodom ve Gomore (1928)
Yaban (1932)
Ankara (1934)
Bir Sürgün (1937)
Panaroma (2 cilt, 1953)
Hep O Şarkı (1956)
ÖYKÜ:
Bir Serencam (1914)
Rahmet (1923)
Milli Savaş Hikâyeleri (1947)
ŞİİR:
Erenlerin Bağından (1922)
Okun Ucundan (1940)
OYUN:
Nirvana (1909)
ANI:
Zoraki Diplomat (1955)
Anamın Kitabı (1957)
Vatan Yolunda (1958)
Politikada 45 Yıl (1968)
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)
MONOGRAFİ:
Ahmet Haşim (1934)
Atatürk (1946)
MAKALE:
İzmir'den Bursa'ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte)
Kadınlık ve Kadınlarımız (1923)
Seçme Yazılar (1928)
Ergenekon (iki cilt, 1929)
Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin'in Albümünden (1942)